Türkiye, teniste Uganda'yla yarışan bir ülkedir. Lakin bu ülkede bazen öyle akla hayale gelmeyecek saçmalıklar olur ki hiçbir memleketle kıyaslayamazsın. Hakaretten dava açarlar maazallah.
İşte bunun son tezahürü...
Akranları Wimbledon'da ana tabloya kalabilmek için ter dökerken o, önce bir challenger turnuvası oynadı sonra da Akdeniz Oyunları için beklemeye koyuldu. Kıytırık bir madalya için tenisin zirvesini ekti anlayacağınız.
Kıytırık bir madalya...
Marsel İlhan...
Milli tenisçimiz...
Tenisteki gururumuz, 1 numaramız, göz bebeğimiz...
Niye mi ?
Çünkü ana tablodaki tenisçi sayısı yalnızca 8!
Üstelik katılan oyuncuların hepsi isimsiz.
Oyunların son ayağı olan 2009 Pescara'da 1 numaralı seri başı kimdi dersiniz?
O dönem dünya sıralamasında 186. sırada bulunan Marsel İlhan'ın ta kendisi.
İşte böyle bir garabet, Wimbledon'a tercih edildi, ettirildi.
Ülkeye hizmet etmekten ziyade oturduğu koltuğu düşünen pek değerli büyüklerimiz, Marsel'e demiş olmalılar ki: "Bak aldığın sonuçlar ortada. Wimbledon gibi gereksiz hülyalara kapılma. Gel şurada bir madalya taktırıver boynuna da bir işe yara"
O da kabul etti.
Mütemadiyen eleme turlarında kaybetmek, aylar öncesinden ensesini karartmış olmalı ki onayladı böyle bir anlaşmayı.
Ne diyelim?
Hayırlı uğurlu olsun.
Grand Slam harici en prestijli turnuvayı düzenleme hakkını elde edip ödül seremonisine de Ulaştırma Bakanı'nı çağıran bir ülkede normal şeyler bunlar.
Kim düşündüyse aklıyla bin yaşasın!