2010-2011'in şampiyonu biziz dedikçe takip eden yılları hep kaybetti Trabzonspor! O kupa gelince her şey bitecek mi, tüm yıllar heba mı olacak, tüm geleceğe fit misiniz yoksa? -Bu yıla dönünsene kardeşim! Herkes yarışı takip eder, rakiplerini kovalarken,koca bir camia tüm enerjisini "Kupa da, kupa!" nakaratlarıyla geçiriyor.Hakkınsa alırsın, değilse işinize bakın artık! Bu tür tartışmalar, gündeme gelmeler Trabzonspor'u sıradanlaştırır; büyütmez! Şimdi işin özüne gelirsek... Dost acı söyler, düşman yanlış anlar. Yazacaklarım işin realitesi. Kasımpaşa maçıyla da gördük, başka maçlarda da gördük; bu takım, bu ligde şampiyonluğa falan oynamaz! Gazda versek, pohpoh da yapsak maalesef durum bu. İki ileri, bir geri yaparak da değişmez bu durum. İnanmayan, bulunduğu yere işaret koysun. Rakip Elazığspor çıkış arıyor.Havası yok, puanı yok. Solied'le sonuçlara baktığımızda hüzün hakimdi, Okan Buruk geldi.Geçen yıl Yılmaz Vural'ı parlatan, alkışlatan bu takım, Okan Buruk başarırsa niye sırt çevirsin. İsteriz öyle olsun. Hamza ve Akhisar örneği önünde.Çok çalışacak, az konuşacak, başaracak. Bordo nidalarına mavi cevapları gelse de...
DOSTLUK KAZANSIN!
Düşmanlığı bir kıvılcım başlatır ama dostluğu inşa etmek hayli zaman alır.Bunu kim merak eder, kimin ilgisini çeker bilmiyorum ama Beşiktaş-Kardemir Karabükspor camia olarak dosttur.
Tribünlerde hani şu çokça söyleyip, dilimize pelesenk ettiğimiz ama azca görüp alkışladığımız bir durum var.Sevgili Gökhan Telkenar'ın oktavı yüksek, davudi sesiyle söylersek, "Sahalarımızda görmek istediğimiz görüntüler bunlar!"
- Aynen öyle.
Hep bu lafları dedirten ve hakkını veren de iki camia. Sadece taraftarlar mı, yönetici grubu da dostluğun hakkını hep vermiştir. Buradan şu mana da çıkmasın sakın, sahada da dostluk devam ediyor mu(?)
Asla!Sahaya çıkınca, kora-kor, dişe-diş bir mücadele hep olmuştur.Olmalıdır da! Herkesin kendisine göre bir hesabı var çünkü! "Beşiktaş'ın derdi üstten kopmamak, Karabükspor ise alttan hızla uzaklaşmak!" Tüm bu hesapların yapıldığı bir maçta sonuç ne olur, hemen söyleyeyim: Gece sessiz, ortam ıssız, hava serin, hesap derin. Gerisinde kalmamak için liderin...Gol derim , şov derim, sevinç derim, şen derim!
Anlasana Beşiktaşlı, ben derim, sen derim; seni söylerim!
A,B,C'NİN HİKAYESİ!
Hayatın insanlara ne zaman ne rol biçeceği hiç belli olmaz.Bazen burnunun dibinde farkedilmezsin de, çok çok ötelerde adın efsane olur. Kahramanımız da aynen öyle bir isim. Örnekleme yapıp, Arjantinli Batalla yazarsam hikayenin anafikri apaçık anlaşılır sanırım. Ama biz burada Batalla'yı veya bir başka yabancının hikayesini anlatma derdinde de değiliz.Kahramanımız yerli ve hayatta. Son dönemlerde adı çokca konuşulan, bir dönem ise adı Süper Lig'de önemli bir yere konulan da bir şahsiyet. Onun adına A diyelim, takımına da B diyelim kısaca... * * * Futbolculuğunun uzun bir dönemi başka şehirlerin, başka takımlarında, üst düzeyde geçmişti A'nın. Golcü ve döneminin kabul gören isimlerindendi. Profesyonellik işte, futbolculuğunda bulamadığı o şansı yıllar sonra doğduğu şehirde, B takımında teknik adam olarak buldu. Kendi doğduğu, kendini ait hissettiği bu şehirde çırpınmasına, çok şeyler başarmak istemesine rağmen sıkı muhalifleri, istemezükçüleri vardı.Oysa tek ideali vardı; herkese gurur duyacakları bir takım kurmak ve tribünleri doldurmak... Şehir küçük, bütçe küçüktü ama hayaller büyüktü."Yıllar yıllar içinde ne büyük efsaneleri bünyesinden Türk futboluna hediye eden bu takımda çalışmak bana gurur veriyor, bu gururu doya doya yaşıyorum" dedi, yutkunarak ve de sesi çatallaşarak. Biraz konuşmak yerine dinlemeyi seçtim.Çok doluydu ve içerlemişti. Ben tam vedalaşıp, müsaade istemişken kamp yaptıkları otelin dışına kadar gelme ihtiyacı duydu.Belli ki bana samimi söyleyecekleri, anlatacakları vardı. * * * Sadece, "Kendi şehrinde kabul görüyor musun?" dedim, noktaladım sorumu. Ne kadar içerlemiş, dolmuş ki, 10 dakikada tüm yaşadıklarını, içini döktü... "Buraya para için,isim için gelmediğimi tüm yönetim,tüm şehir, tüm taraftarlar biliyor. Doğduğum şehire ahde vefa durumuydu yaptığım.Profesyonel bir yaklaşım olmadığını bende biliyorum ama severek geldim. Zoruma giden şu,Kupa,lig, hazırlık maçları olmak üzere B takımıyla tam 21 maça çıktım.Başkalarının 20-25 milyona takım kurduğu arenada sadece 2 milyon TL'ye takımımı lige hazırladım.Sudan ucuz ama yürekli bir takım olduk. Bu takımla her şeyi yapabileceğimi biliyorum.Şehirde, ligi takip edenler de biliyor. Tüm bunlardan şuraya geleceğim.21 oynadığım maçtan biri de benim 6 yıl formasını giydiğim bir takımdı.Tribünlerde yerini alan kendi takımımın taraftarları 20 maçtır beni bir kez bile ismimle çağırmadı, şımartmadı. Hadi daha açık söyleyeyim, alkışlamadı. Ama bize rakip gelen, yenmek için birazdan canhıraş oynayacağımız rakibimizin, bizim tribünlerde yer alan bir avuç taraftarı dakikalarca bağırmaz mı, "A,A,A buraya, yumruk havaya; A,A,A buraya yumruk havaya! C takımı seninle gurur duyuyor(!)" Profesyoneldim, A hoca olarak B takımını çalıştırıyordum ama rakip C takımın taraftarından alkış alıyor,tezahürat duyuyor, adımla okşanıyordum.Kendimi toparladım, "Haydi A dedim, git ve C takımı taraftarlarını,onları selamla.Kovulmak pahasına da olsa sende onları alkışla.Alkışla ki sevginin karşılıklı değer bulduğunu herkes görsün..." Bazen uzakta sevginiz büyür, büyür de burnunuzun dibindekileri bunu bilmez. Bilsinler değil mi A hocam; B takımı, C takımı. -Herkes bilsin!